Biz çocukken diye anlatırlar ya büyüklerimiz…
Ağaca tırmanırdık biz çocukken, komşularımız vardı bizim, komşu çocukları arkadaşımızdı, bütün gün sokakta oyun oynardık, oyuna kaptırırdık kendimizi yemek yemeği bile unuturduk, o an sokaktaki bütün çocuklara komşu teyzelerimizden biri yetişirdi. Oyunun sonu gelmezdi, bizde güç bela sokaktan koparılıp evimize götürülürdük. Okulumuzu aksatmazdık ama yaramazlık yapmayı da unutmazdık. Ödevimizi bitirip koşardık yine o sokaklara.
Şimdi bakın birde sokaklara, Bir yerden başka bir yere yetişmeye çalışan insanlardan başka kimi görebiliyorsunuz? Sinirli şoförler ve onlardan da sinirli koşuşturup duran yayalar, ifadesizce boşluğa bakan toplu taşıma aracı kullanıcıları..Küçük bir tebessümle karşılaşmak ne kadar mümkün artık o çocukların sokaklarında? Ne oldu, nasıl oldu da yabancılaştı insan ve sokak bu kadar?
Yıllar geçti sokaklar yerini anaokullarına, kreşlere bırakır oldu.Süslendi püslendi çocuk okuluna gitti. Kapıda çıkardı sokak ayakkabısını bir kere bile dışarıda giyilmemiş ayakkabılarını geçirdi ayağına. Anne, babalar yirmi dört saatin her şeye yettiği günleri geride bıraktı. Çocuklarda büyüdü bu arada anaokulundan ilkokula oradan ortaokul, lise derken sınav koşuşturması yetişti hemen. İyi bir üniversiteye gidebilme çabası içinde okul, dershane ve özel dersler arasında koşturur oldu çocuk. Sokaklar onun için sadece bu üçgende bir köşeye ulaşabilmek işlevini gördü.
Sokaklar çocuksuz kaldı, çocuklar da sokaksız. Oyunlara sığdırdılar sokaklarını, oyunlarını da bilgisayar ekranlarının içine. Çocuklar büyüdü ve alışkanlıkları değişti.Test çözme tekniği konuşma tekniği haline geldi. Evet, hayır, olabilir cevaplarından ibaret oldu diyaloglarda.
İşte şimdilerde büyüdü bu dünyanın ilk çocukları. Sabah erkenden kalkıp işine gidip, yine oturdular o bilgisayarların başına, o andan itibaren yetiştirilmesi gereken işlerden çok işten çıkış saatini düşünmeye başladılar. Zaman geçti tik tak tik tak… Eve dönerken günün yorgunluğuna birde trafik eklendi. Çevrenin güzelliği, sokaklara bakabilme yeteneği sabah erkenden işe gitme düşüncesinin gölgesinde kaldı.
Ve iple çekilen gün cuma geldi en sonunda. Bütün hafta çalışmanın acısını çıkarmak gerekir, planlar arka arkaya eklenir ve kocaman gülümsemelerde fotoğraflar çekilir. Gülümsemelerin ne kadar gerçek olduğunu bile düşünmez insan. Nasıl olsa hafta sonu gelmiştir işe gitmek gerektiği gibi eğlenmekte gerekmektedir.
Ve zaman geçer tik tak tik tak… Çocuklar anaokullarına gider, sınavlara hazırlanır, koşturur koşturur koşturur… Sürekli olarak bir yerlere yetişme çabası. Her şeye yetebilme ama asla bir şeye gerçekten sahip olamama durumu..
Peki sizce yaşadığınız hayat bundan çok mu farklı ya da yapabileceğimiz sadece bu kadar mı?Sabah gördüğün komşuna bir günaydın demek, şoföre teşekkür etmek bu kadar zor mu? Sanırım günümüz insanına zamanın akıp gittiğini ve şuanın güzelliğini görmeyi de öğretmek gerek. En önemlisi de gülümseyebilmeyi…