9 Eylül 2012 Pazar

gezdim, çektim, yazdım "Bratislava"

    Sizin yolunuz iki üç saatte dolaşabileceğiniz bir başkentten geçti mi hiç?  Slovakya'nın başkenti ve en büyük şehri olan Bratislava'dan bahsediyorum. Öyle bir havası vardı ki gittiğim yerin "geçiyordum uğradım" diyesi geliyor insanın.


Kent merkezinde sizi ufo kulesi karşılıyor.

Budapeşte'yi arkamızda bıraktıktan bir iki saat sonra Tuna kıyısına kurulmuş bir başka kentte, Bratislava'da bulduk kendimizi. Macaristan ve Avusturya'ya sınırı olan kent bu özelliğiyle bana İsviçre'nin Fransa ve Almanya'ya komşu olan Basel kentini hatırlattı.


Otobüsten indiğimizde karşılaştığımız kalabalıksa beni şaşkına çevirdi. Slovaklar elerindeki en ufak şeyi bile değerlendirmeyi başarmış ve kenti turistlerin uğrak noktası haline getirmişler. O daracık, labirentleri andıran Bratislava sokaklarında turist kafileleri arasında adeta kaybolup çevresindeki gerçek güzellikleri kaçırdığı hissine kapılıyor insan.






    Otobüsümüzden indiğimiz anda şehrin kalesi görünüyor uzaktan sonra da adeta bir çember çizerek kentin önemli bütün noktalarını geziyoruz. Bizi öncelikli olarak şehrin kilisesi ve maket bir sinagog karşılıyor. Gerçektende karşınızda dev gibi bir maket sinagog yükseliyor. Trafiği rahatlatmak için sinagog yıkılmış, yerine bir yol yapılmış ama yahudi vatandaşlara ve binanın kendisine olan saygılarından dolayı bu maketi buraya dikmiş Slovaklar. Bu manzarayla karşılaşıldığında da Türkiye'de hatır gönül meseleri, dıdısının dıdısının arazileri için planları değiştirilen yollar bir gecede kondurulan gecekondular, koca koca kaçak gökdelenler geliyor ne yazık ki insanın aklına.




Bu iki binanın yanından ayrılıp tura devam ettiğimizde kendisi küçücük ama anlamı büyük bir çeşmeyle karşılaşıyoruz. Çeşmeyi görünce insan bu biraz zorlama olmuş sanki diye düşünüyor. Çeşmenin en alt katı kediler ve köpekler, ikinci katı insanlar,  üçüncü katı atlar, dördüncü yani en üst katı ise kuşlar su içebilsin diye tasarlanmış.




Schone Naci 
             











Hani demiştim ya Slovaklar ellerindeki her şeyi bir şekilde değerlendirmeyi bilmiş diye işte kentin en çok turist çeken iki heykeli bunun en güzel örneği.
                                                                                              
Kentin ara sokaklarında gezerken Schone Naci 
sizi sıcak gülümsemesi ve şık giyimiyle karşılıyor. Schone Naci  1897 - 1967 yılları arasında Bratislava'da yaşayan maddi durumu pek iyi olmasa bile kentin sokaklarından her zaman şık bir şekilde gezen ve insanlara gülümseyip şapka çıkaran bir karaktermiş.


čumil heykeli



Schone Naci'nin biraz ilerisinde ise sizi espirili bir heykel bekliyor. Başında bulunan "man at work" tabelası zaten čumil heykeli ilgili her şeyi açıklıyor. Heykel yoldan geçen kadınları çaktırmadan süzen ama aynı zamanda da çalışmaya devam eden bir kanalizasyon işçisini tasvir ediyor. Heykelin başına dokunduğunuzda uğur getireceğin yönündeki söylenti her saniye heykelin başının dolu olmasını sağlıyor. Bu öyle bir yoğunluk ki  tek bir fotoğraf çekebilmek için heykelin başına tam dört kere gelip gitmem gerekti.



Çalışan Adam'ın yanında ise bir sanatçı bulunuyor.Ziyaretçilerin çoğu heykelden önce bu sanatçının yanına gidiyor ve şapkasına dokunmaya çalışıyor. Sanatçının haraket etmesi sonucu yaşadıkları korku ise insanı gülümsetiyor.






  Yaptığınız kısa gezinti sonucu Mozart gibi ünlü sanatçıların yaşadığı evleri, üzerinde dört farklı dilde tabelalar bulunan eski eczaneyi, en ünlü meydanı olan Hlavne Namesti'yi, ulusal tiyatro binası ve bir çok heykeli görüp şehrin kalesine de bir göz attıktan sonra  Hlavne Namesti Meydanında ya da Schone Naci  ve čumil heykellerinin bulunduğu ara sokaklardaki küçük cafelerde Slovakların yerel yemeklerinden olan soğan çorbası ve halusky'i deneyip, yemeğinize de soğuk bir biranın eşlik etmesini tavsiye ederim. 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder