1 Eylül 2012 Cumartesi

gezdim, çektim, yazdım "Budapeşte"

   Sabahın ilk ışıklarında Balıkesir'den Macaristan'ın başkenti Budapeşte'ye yolculuğum başladı.İstanbul Atatürk Havalimanı'nda kendimden sadece iki üç yaş büyük rehberimiz Emrah Meto ile tanıştığımda gezinin ilk şaşkınlığını yaşadım.Rehberimiz gezi süresince bilgi birikimiyle de  beni -  bizi pek çok kez şaşırtmayı başardı. Kara, deniz ve havayollarını peşi sıra kullanarak, bir hayli de yorularak güneşe ufaktan veda ettiğimiz saatlerde Budapeşte'ye ulaştım.Ulaştım diyorum ama aslında ailem ve iki yüz kişilik bir kafileyle, yani bir uçak dolusu tatilciyle geçti yolculuğum.





   Türkiye’de lüks ve konforlu otellere nasıl alıştığımızı Avrupa Otellerinde kolaylıkla anlayabiliyoruz ve Budapeşte’de kaldığımız dört yıldızlı otel bunun en basit örneklerinden. Odaları gördüğümüzde kedimizi çoktan karşılaşacağımız duruma alıştırdığımız  için  bir yıkım yaşamadık ama eminim ki bizimle birlikte tura katılan hiç kimse Türkiye’de benzer bir otelde konaklamak istemezdi.



  

  

   Yolda geçirilen onlarca saate aldırmaksızın otele eşyalarımızı bırakıp Avrupa'nın en güzel ışıklandırmasına sahip şehirlerinden biri olan Budapeşte'de tekne turuna koyulduk.Budapeşteyi ziyaret edecek olan herkesin mutlaka yapması gereken şeylerin başında geliyor bu tur çünkü Budapeşte bu haliylede gerçekten görülmeye değer.


 Kente geldiğinizde görmeniz 
gereken yapıların büyük bir çoğunluğu Tuna çevresinde yer alıyor.Yaptığınız bu turda kulaklıklarınızı takıp kentin tarihi, önemli yapıları ve günümüz Budapeştesi ile ilgili bir çok bilgiyi ediniyorsunuz. Ayrıca tur sırasında teknede bulunan ekranlar sayesinde binaların iç yapıları ve kentin iç kısımlarında kalan önemli yapılar hakkında verilen bilgiler şehri rehber eşliğinde değilde elinde haritası ile gezmeyi sevenler için iyi bir birikim sağlıyor.


    Budapeşte’de ikinci güne belki de çoğunuza çok erken gelecek bir saat olan yedide gözlerimi açtım. Önümde sadece bir gün ve gezmem gereken bir başkent varken uykuya zaman ayrmak yazık olurdu.Otelde yapılan kahvaltının ardından rehberimiz eşliğinde panaromik Budapeşte turu başladı.



   Avrupa kentlerinin hemen hepsinde olduğu gibi görülmesi gereken ilk nokta kentin kalesi oluyor. Kaleyi gördüğünüz andan itibaren günümüzle bütün bağlantılarınız kesiliyor.Önünde bulunduğunuz yapı masalları gerçeğe dönüştüren nitelikte.







Mathias Kilisesi




 Merdivenleri tırmanıp kalenin içine girdiğinizde sizi Mathias Kilisesi  karşılıyor. Kilisenin çatısının resmin bütününden çok ayrıntılarıyla ilgilenen ziyaretçilerinin hoşuna gideceğine inanıyorum.








Gellert Tepesi


   İkinci durağımız olan Gellert Tepesi, Berlin’den sonra Avrupa’nın ikinci en büyük kenti olan Budapeşte’yi bir bütün olarak gözlerinizin önüne seriyor. Tuna Nehri’nin batı kıyısında yer alan Budin ve doğu kıyısında yer alan Peşte bölümlerinin birleşmesi sonucunda kent bugunki ismini almış. Şehrin Buda kısmı tepelik alanlardan oluşuyor ve şehrin tarihi yapılarını barındırıyor, Peşte kısmı ise bir ova üzerine kurulu ve daha çok günlük hayata yönelik yapıları barındırıyor. Şehrin bu farklı iki kısmı birbirlerine yedi ayrı köprü ile bağlanıyor. Köprülerin iki tanesi trafiğe kapalı tutuluyor.Budapeşte'nin en önemli köprüsü Chain Bridge (Zincir Köprü) ise cumartesi akşamları araç trafiğine kapatılıyor.    
         
Kemál Atatürk Sétaút
Gellert Tepesi’nden aşağıya inen zigzaglı yolun tek tarafında bulunan ışıklar şehre doğalgaz bağlandığından beri  hiç söndürülmemiş. Tepeden aşağıya doğru inen yolda Türk misafirleri hoş bir süpriz bekliyor, tepede bulunan yürüyüş yollarından birine Mustafa Kemal Atatürk’ün adı verilmiş.


   Sıcak kanlı ve sevecen Macar Halkı belki de bir zamanlar topraklarında hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu dolayısıyla Türklere çok yakınlar. Enteresan olan ise Osmanlı Devletinin kenti 150 yıl hakimiyeti altında bulundurmasına rağmen Gülbaba Türbesi ve bir kaç hamam dışında Budapeşte’de hiç bir eser bırakmaması.Gülbaba Türbesi ise çevresinde oturanların şikayetleri sonucu kapılarını tur otobüslerine kapatmış bulunuyor.



Kahramanlar Meydanı



                 

   Tur sırasında Macaristan ile ilgili öğrendiğimiz ilginç bilgileri başında engebeli bir arazi yapısına sahip olmayan ülkede en ufak yüksekliklere bile tepe denmesi ve bundan dolayı hemen hemen her yüksekliğe bir isim verilmesi oluyor.Türkiye’de bile tepe olarak adlandırılabilecek Gellerden sonra merkeze iniyoruz ve Elizabeth Meydanı'ndan (Erzsébet Tér) başlayarak kentin en ünlü caddesi olan Andrássy Caddesin’den Opera Binası, Tiyatro Binası ve konsoloslukları görerek Kahramanlar Meydanı’na  (Hösök Tere) ulaşıyoruz.Meydanda Cebrail heykeli ve on iki Macar hükümdar heykeli ziyaretcilerini karşılıyor. Bu heykeller Macarların Kral İstvan zamanında Hristiyanlığa geçişini anlatıyor.


Kahramanlar Meydanı













Şehirde bisiklet kiralayabileceğiniz bir çok
nokta bulunuyor ama  Kahramanlar Meydanı'nın 
arka kısmında bununan parkta bu güzel nostajik
bisikletleride bulabilirsiniz.


Terror Haza



Rehberimiz tarafından heykellerin tasvir ettikleri olaylar teker teker anlatılıyor ve haritamızı alıp kentin ara sokaklarını gezme zamanı başlıyor. Hiç bilmediğin bir kenti gezmenin en güzel yoluda bu bence. 

     Ekibimizden ayrılınca öncelikli olarak meydanın arka tarafında kalan kısma doğru ilerliyoruz. Burada bizi büyük bir park karşılıyor. Parkın içinde şehrin hayvanat bahçesi ve Tarım binası yer alıyor. Hayvanat Bahçesinde vakit geçirmek istemeyen kişiler bence hemen Andrássy Caddesine yönelmeli çünkü bu caddede yürümek ya da bisiklete binmek gerçekten çok keyifli.













Caddede yürürken karşınıza Teror Evi (Terror Haza) çıkıyor. Bina eskiden karakol olarak kullanılmaktaymış. Daha sonraki yıllarda Macar halkının İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında Hitler ve Stalin zamanlarında yaşadıkları zulmü anlatmak için müze haline getirilmiş. Eğer sinir sisteminizin katlanabileceğine inanıyorsanız müzenin bodrum katında bulunan işkence odalarını da ziyaret edebilirsiniz. 



Callas Cafe

Müzeden sonra yolunuza devam ettiğinizde Opera ve Tiyatro binaları caddenin iki yanını süslüyorlar. Opera binasının hemen yanında bulunan Callas Cafe gezinize küçük bir ara vermek ve kahvenizi yudumlamak için tek kelimeyle mükemmel bir yer. Fiyatlarıysa sizi gerçekten şaşkına çevirecek nitelikte. Menüye bakarken acaba bir sıfırı unuttular mı ya da menuyü Forint değilde Euro ile mi düzenlemişler diye düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz.

St. Stephan Bazilikası

Cadde boyunca ilerlerken karşınıza Budapeşte'ye geldiğinizde mutlaka ziyaret etmeniz gereken başka bir yapı St. Stephan Bazilikası çıkıyor. Bazilika Macaristanin en yüksek üçüncü yapısı.Bir on, on beş dakikanızı ayırıp yapının içini gezersenizde bundan pişman olmazsınız.                 

St. Stephan Bazilikası


Bazilikanın çevresindeki ara sokaklarda birbirinden hoş cafeler,  restoranlar ve hediyelik eşya dükkanları bulunuyor.







Goulash



Bu cafe ya da restoranlar birisine oturup Macarların yerel yemeği olan Gulaş çorbasını mutlaka denemelisiniz. 










Bazalikanın giriş kapısının sol çaprazında göreceğiniz  upuzun kuyruğun ucunda sizi böyle bir dondurma bekliyor olacak. Sakın sıra gözünüzü korkutmasın çünkü  küçücük dükkanın  içi görülmeye dondurması da tatmaya değer.

      Bu noktada sizinle küçük bir ayrıntıyı daha paylaşayım,  Budapeşte'de  harcamalarınızı  Euro ile yapabilirsiniz ama küçük dükkanlardan da alışveriş yapmak istiyorsanız  yanınızda bir miktar Forint (HUF) bulundurmanızda fayda var. Ayrıca girdiğiniz dükkanlarda satıcılardan duyacağınız Türk usulu pazarlık yok cümlesi ise sizi hiç şaşırtmasın çünkü bölgede bulunan hemen her satıcıdan bir benzerini duyabilirsiniz.Sanırım kente ne kadar çok Türk turist geldiğini anlamanın kolay bir yolu.




                
  Basilika'ya beş dakikalık bir mesafede bulunan Váci utca (Váci Caddesi)'da alışveriş yapabileceğiniz daha bir çok mağaza bulunuyor ama benim gibi gittiği yerlerden kılık kıyafet değilde anı niteliği taşıyan küçük şeyler almaktan hoşlanıyorsanız mağazalar yerine tezgahlara yönelmenizi tavsiye ederim. Buz tezgahlarda birçok magnet, kupa ve anahtarlık çeşidiyle karşılaşacaksınız. Ayrıca meraklısıysanız Hard Rock Cafe'de Váci Caddesinde bulunuyor.

Váci Caddesi - Hard Rock Cafe

     





    













    Şehirde yaptığınız geziden sonra bence en doğrusu otelinize dönüp bir iki saat dinlendikten sonra Tuna boyunca sıralanan cafe-restoranlardan birinde yemek yemek olucaktır. Her köprünün bacağında ayrı ayrı meydanlar bulunsa da akşamları en hareketli olan meydan Váci Caddesi çevresinde. Yemeğe çıktığınızda Macarların yerel içkileri Palinka'nın tadına bakmayı ihmal etmeyin. Sertliğinde dolayı bir iki shottan fazlasının hoşunuza gideceği sanmıyorum ama şarapları Tokaj yemeğin yanında keyifle içilebilir. Beyaz şarap sevmeyenlerin hatta şarap sevmeyenlerin bile hoşalacağını düşündüğüm içki Tuna kıyısında bu güzel günün yorgunluğunuzu atarken size eşlik edebilecek güzellikte...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder