Sabahın ilk ışıklarında Balıkesir'den Macaristan'ın başkenti Budapeşte'ye yolculuğum başladı.İstanbul Atatürk Havalimanı'nda kendimden sadece iki üç yaş büyük rehberimiz Emrah Meto ile tanıştığımda gezinin ilk şaşkınlığını yaşadım.Rehberimiz gezi süresince bilgi birikimiyle de beni - bizi pek çok kez şaşırtmayı başardı. Kara, deniz ve havayollarını peşi sıra kullanarak, bir hayli de yorularak güneşe ufaktan veda ettiğimiz saatlerde Budapeşte'ye ulaştım.Ulaştım diyorum ama aslında ailem ve iki yüz kişilik bir kafileyle, yani bir uçak dolusu tatilciyle geçti yolculuğum.
Türkiye’de lüks ve konforlu otellere nasıl
alıştığımızı Avrupa Otellerinde kolaylıkla anlayabiliyoruz ve Budapeşte’de
kaldığımız dört yıldızlı otel bunun en basit örneklerinden. Odaları
gördüğümüzde kedimizi çoktan karşılaşacağımız duruma alıştırdığımız için
bir yıkım yaşamadık ama eminim ki bizimle birlikte tura katılan hiç
kimse Türkiye’de benzer bir otelde konaklamak istemezdi.
Yolda geçirilen onlarca saate aldırmaksızın otele eşyalarımızı bırakıp Avrupa'nın en güzel ışıklandırmasına sahip şehirlerinden biri olan Budapeşte'de tekne turuna koyulduk.Budapeşteyi ziyaret edecek olan herkesin mutlaka yapması gereken şeylerin başında geliyor bu tur çünkü Budapeşte bu haliylede gerçekten görülmeye değer.
Kente geldiğinizde görmeniz
gereken yapıların büyük bir çoğunluğu Tuna çevresinde yer alıyor.Yaptığınız bu turda kulaklıklarınızı takıp kentin tarihi, önemli yapıları ve günümüz Budapeştesi ile ilgili bir çok bilgiyi ediniyorsunuz. Ayrıca tur sırasında teknede bulunan ekranlar sayesinde binaların iç yapıları ve kentin iç kısımlarında kalan önemli yapılar hakkında verilen bilgiler şehri rehber eşliğinde değilde elinde haritası ile gezmeyi sevenler için iyi bir birikim sağlıyor.
Budapeşte’de ikinci güne belki de çoğunuza çok erken gelecek
bir saat olan yedide gözlerimi açtım. Önümde sadece bir gün ve gezmem gereken
bir başkent varken uykuya zaman ayrmak yazık olurdu.Otelde yapılan kahvaltının
ardından rehberimiz eşliğinde panaromik Budapeşte turu başladı.
Avrupa
kentlerinin hemen hepsinde olduğu gibi görülmesi gereken ilk nokta kentin
kalesi oluyor. Kaleyi gördüğünüz andan itibaren günümüzle bütün bağlantılarınız
kesiliyor.Önünde bulunduğunuz yapı masalları gerçeğe dönüştüren nitelikte.
 |
| Mathias Kilisesi |
Merdivenleri tırmanıp kalenin içine girdiğinizde sizi Mathias Kilisesi karşılıyor. Kilisenin çatısının resmin bütününden çok ayrıntılarıyla ilgilenen ziyaretçilerinin hoşuna gideceğine inanıyorum.
 |
| Gellert Tepesi |
İkinci durağımız olan Gellert Tepesi, Berlin’den sonra Avrupa’nın ikinci en büyük kenti olan Budapeşte’yi bir bütün olarak gözlerinizin önüne seriyor. Tuna Nehri’nin batı kıyısında yer alan Budin ve doğu kıyısında yer alan Peşte bölümlerinin birleşmesi sonucunda kent bugunki ismini almış. Şehrin Buda kısmı tepelik alanlardan oluşuyor ve şehrin tarihi yapılarını barındırıyor, Peşte kısmı ise bir ova üzerine kurulu ve daha çok günlük hayata yönelik yapıları barındırıyor. Şehrin bu farklı iki kısmı birbirlerine yedi ayrı köprü ile bağlanıyor. Köprülerin iki tanesi trafiğe kapalı tutuluyor.Budapeşte'nin en önemli köprüsü Chain Bridge (Zincir Köprü) ise cumartesi akşamları araç trafiğine kapatılıyor.
 |
| Kemál Atatürk Sétaút |
Gellert
Tepesi’nden aşağıya inen zigzaglı yolun tek tarafında bulunan ışıklar şehre
doğalgaz bağlandığından beri hiç
söndürülmemiş. Tepeden aşağıya doğru inen yolda Türk misafirleri hoş bir süpriz
bekliyor, tepede bulunan yürüyüş yollarından birine Mustafa Kemal Atatürk’ün
adı verilmiş.
Sıcak kanlı ve sevecen Macar Halkı belki de bir zamanlar
topraklarında hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu dolayısıyla Türklere çok
yakınlar. Enteresan olan ise Osmanlı Devletinin kenti 150 yıl hakimiyeti altında bulundurmasına rağmen Gülbaba Türbesi ve bir kaç hamam
dışında Budapeşte’de hiç bir eser bırakmaması.Gülbaba Türbesi ise çevresinde
oturanların şikayetleri sonucu kapılarını tur otobüslerine kapatmış bulunuyor.
 |
| Kahramanlar Meydanı |
Tur sırasında Macaristan ile ilgili öğrendiğimiz ilginç
bilgileri başında engebeli bir arazi yapısına sahip olmayan ülkede en ufak
yüksekliklere bile tepe denmesi ve bundan dolayı hemen hemen her yüksekliğe bir isim
verilmesi oluyor.Türkiye’de bile tepe olarak adlandırılabilecek Gellerden sonra
merkeze iniyoruz ve Elizabeth Meydanı'ndan (Erzsébet Tér) başlayarak kentin en ünlü caddesi olan Andrássy
Caddesin’den Opera Binası, Tiyatro
Binası ve konsoloslukları görerek Kahramanlar Meydanı’na (Hösök Tere) ulaşıyoruz.Meydanda Cebrail heykeli ve on iki Macar hükümdar heykeli ziyaretcilerini karşılıyor. Bu heykeller Macarların Kral İstvan zamanında Hristiyanlığa geçişini anlatıyor.
 |
| Kahramanlar Meydanı |
 |
Şehirde bisiklet kiralayabileceğiniz bir çok
nokta bulunuyor ama Kahramanlar Meydanı'nın
arka kısmında bununan parkta bu güzel nostajik
bisikletleride bulabilirsiniz.
|
 |
| Terror Haza
|
Rehberimiz tarafından heykellerin tasvir ettikleri olaylar teker teker anlatılıyor ve haritamızı alıp
kentin ara sokaklarını gezme zamanı başlıyor. Hiç bilmediğin bir kenti gezmenin en güzel
yoluda bu bence.
Ekibimizden ayrılınca öncelikli olarak
meydanın arka tarafında kalan kısma doğru ilerliyoruz. Burada bizi büyük bir
park karşılıyor. Parkın içinde şehrin hayvanat bahçesi ve Tarım binası yer
alıyor. Hayvanat Bahçesinde vakit geçirmek istemeyen kişiler bence hemen Andrássy
Caddesine yönelmeli çünkü bu caddede yürümek ya da bisiklete binmek gerçekten
çok keyifli.
Caddede yürürken karşınıza Teror
Evi (Terror Haza) çıkıyor. Bina eskiden karakol olarak
kullanılmaktaymış. Daha sonraki yıllarda Macar halkının İkinci Dünya Savaşı ve
sonrasında Hitler ve Stalin zamanlarında yaşadıkları zulmü anlatmak için müze
haline getirilmiş. Eğer sinir sisteminizin katlanabileceğine inanıyorsanız
müzenin bodrum katında bulunan işkence odalarını da ziyaret edebilirsiniz.
 |
| Callas Cafe |
Müzeden sonra yolunuza devam ettiğinizde Opera ve Tiyatro binaları caddenin iki yanını süslüyorlar. Opera binasının hemen yanında bulunan Callas Cafe gezinize küçük bir ara vermek ve kahvenizi yudumlamak için tek kelimeyle mükemmel bir yer. Fiyatlarıysa sizi gerçekten şaşkına çevirecek nitelikte. Menüye bakarken acaba bir sıfırı unuttular mı ya da menuyü Forint değilde Euro ile mi düzenlemişler diye düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz.
 |
| St. Stephan Bazilikası
|
Cadde boyunca ilerlerken karşınıza Budapeşte'ye geldiğinizde mutlaka ziyaret etmeniz gereken başka bir yapı St. Stephan Bazilikası çıkıyor. Bazilika Macaristanin en yüksek üçüncü yapısı.Bir on, on beş dakikanızı ayırıp yapının içini gezersenizde bundan pişman olmazsınız.
 |
| St. Stephan Bazilikası
|
Bazilikanın çevresindeki ara sokaklarda birbirinden hoş cafeler, restoranlar ve hediyelik eşya dükkanları bulunuyor.
 |
| Goulash |
Bu cafe ya da
restoranlar birisine oturup Macarların yerel yemeği olan Gulaş çorbasını
mutlaka denemelisiniz.
Bazalikanın giriş kapısının sol çaprazında göreceğiniz upuzun kuyruğun ucunda sizi böyle bir dondurma bekliyor olacak. Sakın sıra gözünüzü korkutmasın çünkü küçücük dükkanın içi görülmeye dondurması da tatmaya değer.
Bu noktada sizinle küçük bir ayrıntıyı daha paylaşayım, Budapeşte'de harcamalarınızı Euro ile yapabilirsiniz ama küçük dükkanlardan da alışveriş yapmak istiyorsanız yanınızda bir miktar Forint (HUF) bulundurmanızda fayda var. Ayrıca girdiğiniz dükkanlarda satıcılardan duyacağınız Türk usulu pazarlık yok cümlesi ise sizi hiç şaşırtmasın çünkü bölgede bulunan hemen her satıcıdan bir benzerini duyabilirsiniz.Sanırım kente ne kadar çok Türk turist geldiğini anlamanın kolay bir yolu.
Basilika'ya beş dakikalık bir mesafede bulunan Váci utca
(Váci Caddesi)'da alışveriş yapabileceğiniz daha bir çok mağaza bulunuyor ama
benim gibi gittiği yerlerden kılık kıyafet değilde anı niteliği taşıyan küçük
şeyler almaktan hoşlanıyorsanız mağazalar yerine tezgahlara yönelmenizi tavsiye
ederim. Buz tezgahlarda birçok magnet, kupa ve anahtarlık çeşidiyle karşılaşacaksınız. Ayrıca
meraklısıysanız Hard Rock Cafe'de Váci Caddesinde bulunuyor.
 |
| Váci Caddesi - Hard Rock Cafe |
Şehirde yaptığınız geziden sonra bence en doğrusu otelinize dönüp bir iki saat dinlendikten sonra Tuna boyunca sıralanan cafe-restoranlardan birinde yemek yemek olucaktır. Her köprünün bacağında ayrı ayrı meydanlar bulunsa da akşamları en hareketli olan meydan Váci Caddesi çevresinde. Yemeğe çıktığınızda Macarların yerel içkileri Palinka'nın tadına bakmayı ihmal etmeyin. Sertliğinde dolayı bir iki shottan fazlasının hoşunuza gideceği sanmıyorum ama şarapları Tokaj yemeğin yanında keyifle içilebilir. Beyaz şarap sevmeyenlerin hatta şarap sevmeyenlerin bile hoşalacağını düşündüğüm içki Tuna kıyısında bu güzel günün yorgunluğunuzu atarken size eşlik edebilecek güzellikte...