1 Aralık 2011 Perşembe

tik tak..

Biz çocukken diye anlatırlar ya büyüklerimiz…

              Ağaca tırmanırdık biz çocukken, komşularımız vardı bizim, komşu çocukları arkadaşımızdı, bütün gün sokakta oyun oynardık, oyuna kaptırırdık kendimizi yemek yemeği bile unuturduk,  o an sokaktaki bütün çocuklara 
komşu teyzelerimizden biri yetişirdi. Oyunun sonu gelmezdi, bizde güç bela sokaktan koparılıp evimize götürülürdük. Okulumuzu aksatmazdık ama yaramazlık yapmayı da unutmazdık. Ödevimizi bitirip koşardık yine o sokaklara.

Şimdi bakın birde sokaklara, Bir yerden başka bir yere yetişmeye çalışan insanlardan başka kimi görebiliyorsunuz? Sinirli şoförler ve onlardan da sinirli koşuşturup duran yayalar, ifadesizce boşluğa bakan toplu taşıma aracı kullanıcıları..Küçük bir tebessümle karşılaşmak ne kadar mümkün artık o çocukların sokaklarında? Ne oldu, nasıl oldu da yabancılaştı insan ve sokak bu kadar?

Yıllar geçti sokaklar yerini anaokullarına, kreşlere bırakır oldu.Süslendi püslendi çocuk okuluna gitti. Kapıda çıkardı sokak ayakkabısını bir kere bile dışarıda giyilmemiş ayakkabılarını geçirdi ayağına. Anne, babalar yirmi dört saatin her şeye yettiği günleri geride bıraktı. Çocuklarda büyüdü bu arada anaokulundan ilkokula oradan ortaokul, lise derken sınav koşuşturması yetişti hemen. İyi bir üniversiteye gidebilme çabası içinde okul, dershane ve özel dersler arasında koşturur oldu çocuk. Sokaklar onun için sadece bu üçgende bir köşeye ulaşabilmek işlevini gördü.

Sokaklar çocuksuz kaldı, çocuklar da sokaksız. Oyunlara sığdırdılar sokaklarını, oyunlarını da bilgisayar ekranlarının içine. Çocuklar büyüdü ve alışkanlıkları değişti.Test çözme tekniği konuşma tekniği haline geldi. Evet, hayır, olabilir cevaplarından ibaret oldu diyaloglarda.

            İşte şimdilerde büyüdü bu dünyanın ilk çocukları. Sabah erkenden kalkıp işine gidip, yine oturdular o bilgisayarların başına, o andan itibaren yetiştirilmesi gereken işlerden çok işten çıkış saatini düşünmeye başladılar. Zaman geçti tik tak tik tak… Eve dönerken günün yorgunluğuna birde trafik eklendi. Çevrenin güzelliği, sokaklara bakabilme yeteneği sabah erkenden işe gitme düşüncesinin gölgesinde kaldı.

Ve iple çekilen gün cuma geldi en sonunda. Bütün hafta çalışmanın acısını çıkarmak gerekir, planlar arka arkaya eklenir ve kocaman gülümsemelerde fotoğraflar çekilir. Gülümsemelerin ne kadar gerçek olduğunu bile düşünmez insan. Nasıl olsa hafta sonu gelmiştir işe gitmek gerektiği gibi eğlenmekte gerekmektedir.

            Ve zaman geçer tik tak tik tak… Çocuklar anaokullarına gider, sınavlara hazırlanır, koşturur koşturur koşturur… Sürekli olarak bir yerlere yetişme çabası. Her şeye yetebilme ama asla bir şeye gerçekten sahip olamama durumu..

            Peki sizce yaşadığınız hayat bundan çok mu farklı ya da yapabileceğimiz sadece bu kadar mı?Sabah gördüğün komşuna bir günaydın demek, şoföre teşekkür etmek  bu kadar zor mu? Sanırım günümüz insanına zamanın akıp gittiğini ve şuanın güzelliğini görmeyi de öğretmek gerek. En önemlisi de gülümseyebilmeyi…

13 Kasım 2011 Pazar

wak the rock!

    Küçücük bir kız çocuğu düşünün. Her kız çocuğu gibi babasına aşık, annesine hayran.Yapabileceği bütün şımarıklıklar eşliğinde  5 saatlik bir yolculuk boyunca anne ve babasına aynı şarkıyı dinleten bir çocuk.Her insanın hayatında önemli yeri olan bir şarkı vardır ya benim şarkım o yıllarda belli oldu ve asla yerini bir başkasına bırakmadı.

    1989 yılında MFÖ’nün çıkardığı Best Of MFÖ albümündeydi bu şarkı, kısaca doğar doğmaz benim şarkım olmuştu. O yaşımda bile albümün tamamını çok sevmeme rağmen bu şarkının çok özel bir yeri olmuştu benim için.Üç, dört yaşlarında evde, arabada bulduğu her fırsatta dinletmişti kendini ve dans ettirmişti. En sonunda aile içinde bazı anlaşmalar yapılmasını bile sağlamış.Beş saatlik yolculuğun sadece son kırk dakikasında dinlenmiş ama son kırk dakikada sadece "wak the rock" denmiş.

    Biliyorum çoğunuzun hayatında duymadığı ya da sadece reklamlardan aşına olduğu bir şarkı bu. Belki de hayatımda duyduğum en anlamsız şarkı bile diyebilirsiniz ama o küçük kız çocuğu 20 yaşına geldiğinde bile yanına kardeşini de alarak anne ve babasının kahkahaları eşliğinde  bu şarkıyı dinlemekten, arabanın arka koltuğunda ya da evin içinde dans etmekten bıkmadı. En yorgun anlarında bile bu şarkıdan enerji aldı.Her dinleyiş bir diğerini getirdi ve her seferinde kocaman bir gülümseme yarattı onda.

   Şimdi bir kerede siz dinleyin şarkıyı sizinde yüzünüzde küçücük de olsa bir gülümseme oluşacağını göreceksiniz.  

MFÖ - Vak the rock


ve sonunda "merhaba!"

    Blog yazarı olmak yıllardan beri aklımda olan ama nedense her zaman ertelediğim bir şeydir benim için. Yazacaklarım günlük yorumlardan mı ibaret olacak yoksa bir konuya mı yoğunlaşacağım bir türlü karar verememiştim. Bugün vize döneminin tam ortasında boş bir duvara saatlerce bakmanın bile ders çalışmaktan çok daha ilginç geldiği bir anda, olayı akışına bırak, içinden ne gelirse yaz dedim ve sonunda blogumu aktif hala getirdim. 

    Yazmak istediğim o kadar çok konu, paylaşmak istediğim o kadar çok anı var ki nereden başlayacağımı hala bilmiyorum. Zamanla gezdiğim yerlerle ilgili yorumlarla, çektiğim fotoğraflarla, okuduğum kitap ve dergilerle, dinlediğim şarkılarla yavaş yavaş dolduracağım burayı. 

    Şimdilik sadece bir " merhaba!" demek istedim.